reklamı kapat

POPÜLER

Assassin’s Creed IV: Black Flag incelemesi

 - Güncelleme: 11 Ocak 2014 13:23

Assassins Creed IV: Black Flag

DOĞRUYU UNUTMAK
Ubisoft’un doğru olanı gözleriyle görmüşken bu şekilde yanlışa sırtını yaslamış olmasını anlamak mümkün değil. Ezio ile daha genç bir ergenken sokak kavgalarına karışmış, sevdiğimiz kızın penceresine tırmanıp yaramazlık peşinde koşmuşken Edward ile oyunun hemen başında bir Assassin kavgasına tutuşmamız kabul edilebilir değil. Üçüncü oyunda yer alan Connor’ın dedesi olan Edward Kenway nasıl korsan olmuştur? Assassin kıyafetini üzerine geçirirken nasıl motivasyon kaynaklarına sahiptir? Öldürdüğü düşmanlarıyla arasında nasıl bir husumet söz konusudur? Bu soruların cevaplarının Ubisoft’a göre hiçbir önemi yok anlaşılan.

Daha ilk dakikadan gemimizle çatışmaya girip, karşımıza çıkan bir Assassin’le mücadele ettiğimiz Black Flag’in başlangıcı ve ilerleyişi bugüne değin yapılmış en kötü Assassin’s Creed yol haritasını oluşturuyor. Hikaye ilerledikçe Edward’ın amaçlarını, arzularını, kızgınlıklarını görüyoruz evet ama bunların hiçbirisi bizim için bir şey ifade etmiyor. Maalesef şu görülüyor ki, üçüncü oyunda tutan deniz konseptinin üzerine bir oyun yapma kararı alınmış ancak senaryonun üzerine hiç düşülmemiş. Aksi takdirde bugüne dek yapılmış en büyük Assassin’s Creed oyununun bu kadar az şey söyleme isteğinde olmasının mantıklı bir açıklaması yapılamazdı. Karayiplerde geçen yapımın o kadar büyük bir oyun alanı var ki, bitirdiğinizde dahi gidemediğiniz yerler olacak muhakkak.

Dokuzu büyük olmakla beraber yaklaşık 50 adanın yer aldığı oyunda bu kadar kara parçasının yanında ondan daha büyük olan bir de deniz bulunuyor. Bu devasa denizde istediğiniz gibi yelken açabiliyor, karşınıza çıkacak sayısız ögeyle zaman geçirebiliyorsunuz. Oyunun deniz kısımları karada geçen bölümlerinden kesinlikle daha eğlenceli. Yapabileceğiniz onlarca şey var; isterseniz denizin derinliklerine dalıp kayıp bir hazine sandığı arayın, isterseniz de devasa bir katil balinanın peşine düşün. Dev dalgalar, fırtınalar, düşman gemileri, ganimetler, donanma savaşları derken deniz üzerinde yapabilecekleriniz saymakla bitmiyor. Ancak hikayenin ilerlemesi gerekiyor ve bu ilerlemenin büyük bölümü de maalesef karada geçiyor.

Öncelikle şunu belirtelim ki karada yapabileceklerimiz de önceki oyunlara göre daha mantıklı ve oturaklı seçilmiş. Korsanlığın mücadelesini verirken esir düşmüş köleleri kurtarmak veya bize stratejik avantaj sağlayacak kaleleri ele geçirmek yapılması gereken hareketler olduklarını hissettiriyor. Bunların yanında üçüncü oyunun en büyük eksikliklerinden olan bulmaca temelli görevler dördüncü oyunda Maya görevleri olarak tekrardan karşımıza çıkıyor. Ancak yine de, karada geçirdiğimiz zaman denize oranla çok daha keyifsiz ve “bitse de gitsek” havasında ilerliyor. Bunun en temel sebebi de başta da söylediğimiz gibi ana karakterin altının doldurulamamasından ve bu nedenle ilgi çekici görevlere sahip olmamasından kaynaklanıyor. Yan görevlerin ana görevlerden daha eğlenceli olduğu bir Assassin’s Creed var karşımızda.