reklamı kapat

POPÜLER

Call of Juarez: The Cartel incelemesi

Call of Juarez’in geçmişi aslında hayli yakın. Bu neslin oyunu diyebiliriz kendisi için. Bu kısa süre içinde üçüncü oyunu çıkan serinin hiç de azımsanmayacak bir hayran kitlesi bulunuyor. İlkin 2007 yılında sıkı bir western macerası olarak başlayan oyun, ikinci oyunda da aynı temayla devam etmişti. Şimdiyse sırada modern çetelerin hikayesini işleyen The Cartel var. Aslına bakarsanız oyundaki karakterlerin her biri modern kovboylar ve oyun tema olarak old-school western filmleri ile günümüz dünyasını birleştirmeye çalışıyor. Bunu oyunun muhteşem müziklerinde de hissedebiliyorsunuz. Arka planda çalan Morricone-vari ezgilerin üzerine modern ritimler oturtulmuş örneğin. Neyse biz ayrıntılara geçmeden önce oyunun genel hatlarına bir bakalım ve oyunu bunca zamandır boşa mı beklemişiz cevabını bulmaya çalışalım.

MODERN ZAMAN SİLAHŞÖRLERİ
Tavrımızı baştan koymakta bir beis görmüyorum: The Cartel yarattığı karizmanın altında ezilen bir oyun. Oyunun konsept çalışmaları ve ara sahneleri ile oyunun kendisi arasında korkunç farklar bulunuyor. Üzülerek belirtmeliyiz ki The Cartel çok çok aceleye gelmiş bir oyun. Fikirler güzel ancak işleniş yerlerde sürünüyor. Oyun 4 Temmuz 2011 günü narkotik ofislerinin Mendoza çetesi tarafından bombalanmasıyla açılıyor. (Tahmin edebileceğiniz gibi Mendoza çetesi önceki oyunlardan hatırladığımız Juan “Juarez” Mendoza’nın torunu Juan Mendoza tarafından yönetiliyor.) Bu korkunç saldırı direkt olarak başkandan gelen emirle yeni bir ekibin kurulmasına ön ayak oluyor. Eyalet savcısı Joseph Reynolds tarafından uyuşturucu çeteleriyle savaşması için kurulan bu ekibin içindeyse Los Angeles Polis Departmanı dedektiflerinden Vietnam gazisi Ben McCall (evet, bu da Ray McCall’un torunu), FBI ajanı Kimberly Evans ve narkotik ajanı Eddie Guerra bulunuyor. Nasıl? Son derece karizmatik bir giriş oldu değil mi? Ama maalesef oyun daha başında yarattığı bu havayı takip etmekte son derece zorlanıyor. Son zamanlarda adet olduğu üzere The Cartel de arkadaşlarınızla toplanıp birlikte oynamak için geliştirilmiş bir oyun. Oyunu tek kişi oynayabiliyor muyuz? Evet, oynayabiliyoruz ancak bunu yapmayı hiç istemezsiniz çünkü oyunun neredeyse tüm eğlencesi ve gazı kaçıyor. Hani daha önce özellikle iki kişi co-op oynansın diye yapılmış çok oyun görmüştük ancak The Cartel tek kişi oynayacakları resmen görmezden gelmiş. Örneğin, her karakterin birbirlerinden gizlemesi gereken bir gizli gündemleri bulunuyor. Bu gizli gündem görevleri de konuyla gayet iyi bir şekilde oturuyor birbirine. Tek kişi oynadığınız zaman bu görevlerin pek bir anlamı kalmıyor maalesef. Diğer yandan geliştiriciler, co-op oynarken işin içine rekabet de girsin diye çekişmeli bir ortam oluşturmuş. (Hatırlayacak olursanız, benzer bir sistem F.E.A.R. 3’te de bulunuyordu.) Bu rekabet sistemini kullanmalarında bir sorun yok ancak siz aksiyonun ortasındayken ekranın orta yerinde bu mücadelelerde ne durumda olduğunuz görünüyor. Haliyle sıcak çatışmanın ortasında dikkat kalmıyor tabii. Örneğin bu durum, The Cartel’in güzel fikirler sunmasına ama son derece kötü işlemesine sadece bir örnek. Diğer bir durumsa haritalara serpiştirilmiş gizli görevler ve bazı eşyalar. Şimdi bunları bulmadan oyunun hikayesi yarım kalmış ve oyunu yüzde 100 tamamlamamış oluyorsunuz. Bunları bir şekilde aktif görevin içindeyken bulabilmemizi sağlasalardı tadından yenmezdi ancak önce görevi bitiriyor ardından bu görevlerin peşine yollanıyorsunuz. Haliyle az önce soluk soluğa bir aksiyonun içinde olan bizlerin bir anda nabzı düşmüş oluyor. Oyunda zaten genel anlamda bir ritim problemi bulunuyor. Bu da oyunun görev yapılarının düzgün planlanmadığına kanıt…

ÖZLEDİK SENİ VAHŞİ BATI
İlk iki oyundaki çatışma dinamiklerinin yerinde nedense yeller esiyor. Geliştirici ekip eski tarz silahların mantığını önceki oyunlara gayet güzel aktarabilmişti ancak ne olduysa modern silahlarda çuvallamışlar. Silah modellemeleri çok çok kötü… Ne attığınızı, ne de vurduğunuzu anlıyorsunuz. Hani, silahlar çok da kötü görünmüyor ama kullanılışları felaket düzeyde. Bu da bize oyunun aceleye geldiğini gösteriyor. Bir şekilde cilasını atmışlar ancak ortada oynanacak bir durum yok. Diğer yandan oyunun yapay zeka konusunda da ciddi aksaklıkları bulunuyor. Kimi zaman sizi gafil avlamayı başaran düşmanlar, beş dakika sonra açıkta bıraktıkları her yere kurşunları doldurmanızı sağlıyor. Yapay zeka son derece kararsız ve ne yaptığını bilmez halde ortalıkta dolanıp duruyor. Eh, bir FPS oyununun olmazsa olmazı olan silah gerçekçiliği ve yapay zeka, direkt olarak çatışma olayının dibini deliyor. Tekrar altını çizmemiz gerek ki oyun çok ama çok aceleye gelmiş. Kısacası cilasına aldanıp da oyunu almaya kalkmayın.

KARİZMANIN ALTINDA KALMAK
Şimdi durum böyle olunca insan ister istemez şunu sormak istiyor: Elinizde halihazırda kullanabileceğiniz anlamlı bir tema ve tanınmış karakterler varken, neden projeye reset atıp baştan kurgulama yoluna gidersiniz ki? Tamam, güzel fikirleriniz de varmış ancak işleyememişsiniz maalesef. Bu duruma bir diğer örnekse karakter seçme ekranında karakterlerin hikayeleri için küçük birer video hazırlanmış olması. Bir şekilde oyunun karakterlerini birbirinden kesin çizgilerle ayırmak istemişler ancak bunun oynanışa hiçbir etkisi yok. Sadece hikayeyi farklı açılardan görme şansımız oluyor o kadar. Dediğimiz gibi bir şekilde sunumu cilalamayı başarmışlar ancak içi boş kalmış. (Bu sayıda bu cümleyi ne kadar çok kurmak zorunda kaldım…) Ve üzülerek söylüyorum ki seri özünden fena halde uzaklaşmış; oynadığımız şey kesinlikle Call of Juarez değil.

KAÇIN!
Call of Juarez: The Cartel de artık hatıralarımızda “iyi bir markayı batıran oyun” olarak hatırlanacak. Keşke geliştiriciler bu kadar hızlı karar vermek yerine, oturup bir soluklansalar ve özlerinden uzaklaşmasalarmış. Oyun bu haliyle değil satın alınacak, görüldüğü yerde uzaklaşılası bir yapım olmuş. Serinin hayranlarındansanız bile kesinlikle uzak durmanızı ve serinin eski oyunlarını oynamanızı tavsiye ediyoruz. Yazık olmuş doğrusu.