reklamı kapat

POPÜLER

Mirror’s Edge: Catalyst incelemesi

mirrors-edge-catalyst-ek-1

BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR

Catalyst bir devam oyunu değil. İşin ilginci tam olarak bir yeniden yapım da değil. Hem hikayeyi sıfırlıyor, hem de ilk oyunun öncesini anlatıyor. Senaryoda bazı değişiklikler bulunmasına rağmen temel unsurlar yerlerini koruyor. Yine distopik bir dünyada kendisine yer bulmuş Glass şehrindeyiz. Yüzeyde suç oranları dibe vurmuş, refah seviyesi yükselmiş, insanların “huzurla” yaşadığı bir ortam var. Ancak bu şartların sağlanması her distopya hikayesinde olduğu gibi bir bedel gerektirmiş. Halkın yönetimi büyük şirketlerin karar mekanizmasına bırakılmış ve ortada baskıcı bir oligarşik düzen var. Halkın tamamı bu şirketler için çalışmak zorunda bırakılıyor ki kendilerine “çalışanlar” deniyor zaten. Tamamının üzerinde mutlak bir kontrol oluşturulmuş. Ne konuştukları, ne dinledikleri, ne yedikleri, nereye baktıkları sürekli olarak takip ediliyor.

Hikayedeki Orwell etkisini hissetmek hiç de zor değil. Ve elbette bu düzene başkaldıran, takip sisteminin dışında kalmayı tercih etmiş bir grup insan bulunmakta. Sokaklar böylesi bir anarşiye hiç de uygun olmadığından çatılarda yaşamayı tercih ediyorlar. Geçmişinde yaşadığı ailevi travmaların kartopu etkisiyle büyümesi sonucu karakterimiz Faith de kendisini bu grubun bir parçası olarak buluyor. Baktığınızda senaryonun hiç de fena olmadığını rahatlıkla düşünebilirsiniz. Ancak hep söyleriz; bir senaryonun nasıl yazıldığı kadar, nasıl aktarıldığı da önemlidir. Mirror’s Edge: Catalyst, başarısız karakterleri ve özensiz diyalogları ile anlatmaya çalıştıklarını karşısındakine istediği oranda yansıtamıyor ne yazık ki. Lakin durum tamamen içler acısı da değil. Oyunun temel mekaniği olan parkura kanalize olabilmemiz adına, “yeterli” düzeyde bir senaryo katkısı aldığımızı söyleyebiliriz.