reklamı kapat

POPÜLER

Prototype

I FEEL MY WORLD SHAKE
Manhattan’ın başına bugüne kadar neler gelmedi ki… Göktaşı düşmesi, zombi istilası, uzaylı saldırısı, Rus baskını, sel götürmesi, depremde yok olma gibi türlü doğal ya da doğaüstü afetlerin odağı olan bu renkli mekan bu kez Alex Mercer’in kurbanı olacak gibi görünüyor. Zira adamımız Alex, kendini bir ameliyat masasında buluyor ve geçmişine dair hiçbir şey hatırlamıyor. Alex’in dış dünyada bir tuhaflık olduğunu anlaması pek uzun sürmüyor. Ve anti-kahramanımız geçmişini aramak, başına neler geldiğini öğrenmek için önüne kim gelirse doğramaya başlıyor. Ve bunu aklınıza gelebilecek her şekilde yapabiliyor. Öncelikle şehirde bir virüs salgını olduğunu ve ordunun bu salgını durdurmaya çalıştığını belirtelim. Zira düşmanlarınız ilk başta sadece ordu mensubu sıradan askerler iken, bir süre sonra mutasyona uğramış ucubik yaratıklar da başınıza bela olmaya başlayacak. İşte, işin çetrefilli yanı da tam burada başlıyor. Nasıl söyleyelim, kimse sizin başınıza bela olamıyor. Siz onların başına bela oluyorsunuz. Neden mi? Çünkü Alex şekil değiştirebiliyor, kısa süreli uçuşlar gerçekleştirebiliyor, kurşunlardan pek etkilenmiyor ve canlıların hayat enerjilerini emebiliyor. Durum böyle olunca içinde bulunduğunuz koca şehir oyun alanınız, içindeki düşmanlar da oyuncaklarınız haline gelmeye başlıyor. Örneğin Alex ellerini kocaman pençelere ya da bir uzun bir orağa dönüştürebiliyor. Ya da düşmanının şeklini alıp fark edilmeden aralarında gezebiliyor. Yüksekten aşağı atlayıp tüm düşmanlarını alaşağı edebilen bir şok dalgası yaratabiliyor. Zaten Alex ne yükseklikten düşerse düşsün kesinlikle yaralanmıyor. Tüm bu özellikleri -ve burada yer veremediğimiz onlarca özelliği- topladığınız zaman ortaya kesintisiz ve sınırsız bir aksiyon oyunu çıkıyor. Kesintisiz ve sınırsız aksiyon? Evet, tam anlamıyla öyle… İzin verin size bizzat yaşadığım bir sahneyi anlatayım. Caddenin ortasında onlarca askerle aynı anda kapışıyordum. İlk önce bir kalkan haline gelip etrafımda biriken düşmanları savuşturdum. Ardından pençelerimi çıkarttım ve hızlıca kalanları temizledim. Hemen o anda sokağın iki başında ikişer tane tank belirdi. Tanklardan birinin üzerine atlayıp diğerlerini o tankın topuyla indirdim. Ardından tam tepemde bir savaş helikopteri belirdi. Hızlıca çatıya tırmanıp savaş helikopterinin üzerine atladım. Helikopterin içindeki pilotu darmadağın ettikten sonra aracı ele geçirdim. Sonra başladım düşmanları helikopter ile avlamaya. İşte, aşağı yukarı böyle bir oyun Prototype. Asla düşmeyen bir tempoda soluksuz oynanan bir yapıya sahip… Peki, bu oyunun hiç mi kötü yanı yok. Elbette ki var.

LIKE AN EARTHQUAKE
Öncelikle oyunun kesinlikle beklediğimiz kalitede çıkmadığını belirtelim. Grafikler ve özellikle kaplamalar zaman zaman çuvallayabiliyor. Oyun açık uçlu ve genel olarak güzel manzaralar sunan bir grafik motoruna sahip. Ama gelgelelim kamera karakterlere ya da çevreye yakınlaştığı zaman türlü hatalar gözünüze çarpabiliyor. Bunun yanında bir de kaplamaların yetersizliği ile karşılaşıyorsunuz. Tabii ki bu duruma bir de öteki taraftan bakmak gerekiyor. Bu denli hızlı oynanan bir aksiyon oyununda grafik detayına dikkat etmek için yeterli zamanınız var mı? Ya da aklınıza gelir mi? Bunun yanında genel grafikler gayet hoş.

HARD TO SEE CLEAR
Oyunun bir diğer problemi ise gerçekten çok fazla saldırı seçeneğine sahip olması. Şimdi, “Bunun neresi kötü olabilir ki?” diyeceksiniz. Şöyle: Eğer bir oyunda bu denli çok saldırı seçeneği varsa bunları kullanmamız gerekir, öyle değil mi? Prototype’ta öyle değil. Oyunun başından sonuna kadar düşmanları nasıl isterseniz öyle kesebiliyorsunuz. Halbuki düşmanların bizi bunca saldırı seçeneği içinden doğru stratejiyi izlememiz konusunda zorlaması gerekirdi. Ancak maalesef böyle bir durum söz konusu değil. Düşmanlara nasıl isterseniz öyle dalıyorsunuz ve oyunda strateji geliştirip saksıyı çalıştıracağınız her şey güme gitmiş oluyor.

IS IT ME? IS IT FEAR?*
Açıkçası Prototype’ı beğendik. Gelgelelim oyun tonla reklam kampanyasıyla beklentilerimizi o denli yükseğe çekmişti ki hafiften hayal kırıklığına uğradığımızı da belirtmeliyim. Bundan bir ay önce oyunun devrim niteliğinde olabileceğinden bahsediyorduk ancak şu an sadece vasatın bir gömlek üstü bir aksiyon oyunu hakkında konuşuyoruz. Grafiklere biraz daha özen gösterilse ve onca saldırı seçeneğinin içinde kendi stratejimizi geliştirmek konusunda biraz zorlansak tam bir klasikle karşı karşıya kalabilirdik. Ancak onun yerinde elimizde önce eğlenip sonra unutacağımız, sadece ‘iyi’ bir aksiyon oyunu var.

*Metallica – St. Anger

KOŞUNKıpırdamaya başladığınız anda düşmanlarınız için görünmez bir hedef haline geliyorsunuz. Fakat Alex son derece hızlı hareket edebilen biri olduğu için onu hedef alan ateşli silahların, hedeflerini tutturmaları bir hayli zor.

ZIPLAYINÇatılara tırmanın ve düşmanlarınızı tepeden gözleyin. Bu sayede onların sizi kıstırmaları ihtimalini sıfıra indirmiş olursunuz. Uzaklardan gelen tankları ve helikopterleri görme şansınız da daha yüksek.

ÇALINEtrafta ne kadar tank, helikopter gibi araç varsa hepsini çalabiliyorsunuz. Araçların pilotlarını öldürdükten sonra istediğiniz gibi kullanabiliyorsunuz bu araçları. Düşmanlardan topluca kurtulmak için birebir.

TANIYINAma önce kendinizi… Karakterinizi ve yapabildiği hareketleri iyice tanıyın. Oyunun asıl zevki de hepsini kullanmayı öğrendikten sonra ortaya çıkıyor. Her ne kadar tümünü kullanmanız zorunlu olmasa da yine de seçeneklerin bol olması hoş.

DÖVÜŞÜNDövüşmek! Alex’in en iyi yapabildiği şey ve oyunun en güzel kısmı. Oyunda bunu bol bol yapacaksınız. Ancak tuşlara deliler gibi basmak yerine hangi hareketi nasıl yaptığınızı bilerek basarsanız oyun çok daha keyifli olacaktır.

OYNANABİLİRLİK
-4YILDIZ-

GRAFİK
-4YILDIZ-

EĞLENCE
-5YILDIZ-

MÜZİK
-4YILDIZ-

YAPIMCI
RADICAL ENTERTAINMENT

DAĞITICI
ELECTRONIC ARTS

PLATFORM
PC, PS3, XBOX 360