reklamı kapat

POPÜLER

The Darkness II incelemesi

İlk oyunun neden bu kadar geri planda kaldığını anlamak gerçekten güç. Oyun, içinde barındırdığı FPS, aksiyon ve macera türlerinin tamamını çok iyi bir şekilde üzerine yakıştırırken, bunun yanında kaliteli hikaye, başarılı hikaye anlatımı ve zengin içeriği ile yapması gereken her şeyi çok iyi yapıyordu. The Chronicles of Riddick serisinden hatırladığımız Starbreeze Studios’un elinden geleni yapması, oyunun düşük inceleme puanları almasını engelleyemedi ne yazık ki. Hikayesinin temel alındığı çizgi romanlara nereye kadar sadık kalması, nereye kadar ayrışması gerektiğini iyi bilen The Darkness, ikinci oyunuyla birlikte bu sınırları iki yön için de biraz esnetiyor. Görsel olarak çizgi romansı havayı daha fazla hissettirme gayretine düşen oyun, sahip olduğu karanlık atmosferi kaybetmekten de pek gocunmuyor anlaşılan. Bunda elbette yapımcı Digital Extremes’in Starbreeze’den farklı bir bakış açısına sahip olmasının etkisi büyük.

IŞIKLARI KAPATIN
Oyuna başladığınızda ilk oyundan ne kadar farklı bir yapımla karşı karşıya olduğunuzu direkt olarak anlayacaksınız. Şurası açık ki yapımcılar ilk oyunun başarısız olması sonucu başarı formülünü gelenekselleşmeye gitmekte bulmuş. Bunun için de FPS özelliklerine iyice abanırken, oyunun sahip olduğu karanlık atmosferi göz ardı etmişler. Daha önce de söylediğimiz gibi, elimizdeki oyun görsel olarak çizgi romana çok daha fazla sadık kalmış ve ilk oyunun sahip olduğu gerçekçi yapıyı kaybetmiş. Ancak buna rağmen söylemeliyiz ki elimizde hala çok sağlam bir hikaye var, sunum şekli farklı olsa da. Karanlığa kendini kaptırmış olan kahramanımız Jackie Estecado, Franchetti ailesinin başındaki isim olarak karşımıza çıkıyor. Sevgilisi Jenny Romano’yu kaybetmenin hüznünü içinden bir türlü atamayan Estecado, içindeki karanlığın onu gün be gün yiyip bitirmesine engel olamıyor. Gündelik yaşam zevkleriyle zaman geçirirken bir gece gittiği restoranda yanındaki güzel ablamızın vurulması sonucu oyunumuza da başlangıç yapmış oluyoruz. Aksiyona giriş yaptığımızda değişen başka bir şeyle karşılaşıyoruz, silah kullanımının geliştirilmesi ile Darkness özellikleri birleşince ortaya tadına doyulmaz bir eğlence çıkmış. İlk oyunda bu kadar baskın olmayan eğlence unsuru, The Darkness ismine tezat oluştursa da bu çılgınlar gibi eğlendiğimiz gerçeğini değiştirmiyor. Çift el kullanabildiğimiz silahımızla düşmanlarımıza mermi kusarken omuzlarımızdaki Darkness solucanları ile kelle almak gibisi yok. Darkness’ın kullanımı yine oldukça ilgi çekici, üstelik silah kullanımından daha avantajlı. Çünkü ikinci oyunla birlikte oyuna eklenen yetenek ağacı sistemi ile birlikte kazandığımız puanları özelliklerimize dağıtmamız gerekiyor ve Darkness’ı kullanarak düşmanlarımızı öldürdüğümüzde silahla öldürmeye göre üç kat fazla puan (essence) kazanıyoruz. Kazandığımız puanları ise ister silah kullanım özelliklerimizi geliştirmek, ister Darkness’ın güçlenmesini sağlamak, istersek de gerçekleştirdiğimiz idamların kazanımlarını artırmak için kullanabiliyoruz. Açık konuşmamız gerekirse oyunun ilgi çekici pek bir başka yönü de bulunmuyor zaten. Güzel bir hikayeyi eğlenceli bir oynanışla sunmak başarılı olmak için yeterli olabilir ama The Darkness ismini taşımak için yeterli olmuyor maalesef. Üstelik daha da kötüsü bunu ilk oyunun yaklaşık yarısı uzunluğunda bir oyun süresi ile sunuyorlarsa. Evet, seriyle ilk kez tanışıyor olsanız dahi oyunu yaklaşık olarak 5 saat gibi bir sürede bitireceksiniz ki bu gerçekten fazlasıyla yetersiz.

YANLIŞ KARARLAR
Zaten yeterince değişiklik yokmuş gibi bir de ilk oyuna renk katan bazı özellikler de çıkarılmış veya değiştirilmiş. Örneğin oyunun karanlık atmosferine çok iyi katkı yapan sessiz öldürme yeteneği Darkness’ın becerileri arasından çıkarılmış. Keza yine önceki oyunda bol bol kullandığımız maymunsu yaratık Darkling’leri hatırlarsınız. Yapılan değişiklikle artık onları istediğimiz zaman ortaya çıkaramıyoruz, dahası sadece bir tane çıkıyor ve buna oyun karar veriyor. Şöyle bir baktığınızda Digital Extremes’in amacının sanki Starbreeze’in tüm yaptıklarını unutturmak olduğunu düşünüyorsunuz ister istemez, ki bu son derece yanlış bir karar aslında.

YETERSİZ UYGULAMALAR
Tamam, bir karar alıp oyunu çizgi roman tarzı bir görselliğe sokmak isteyebilirsiniz. Ancak söylememiz gerekli ki oyun grafiksel anlamda oyuncuyu tatmin etmiyor. Her ne kadar karakteristik bir yapı sergilese de sanki bundan 2-3 sene önce çıkmış bir oyun gibi duruyor The Darkness II. Ancak iş seslendirme kısmına geldiğinde durum değişiyor. Hem The Darkness hem de Jackie Estecado’nun seslendirmesi o kadar başarılı olmuş ki (keza Darkling’in seslendirmesi de öyle) grafiksel anlamda yetersiz kalan sunuma katkı bir anda tavan yapmış. Zaten bu tip özellikler de olmasa gerçekten çok daha ağır konuşabilirdik The Darkness II hakkında ama neyse ki bazı noktalarda gönlümüzü almayı da başardı yalan söylemeyelim.

GRUPLAŞMA
Tek kişilik senaryonun eksikleri nedeniyle tatmin olmaz iseniz bir de arkadaşlarınızla birlikte oynamayı deneyebilirsiniz. Dört kişi olarak oynayabildiğiniz kooperatif mod, ana senaryoyu tamamlayan alternatif bir senaryodan oluşuyor. Bu bölümde seçebileceğiniz dört karakterin hepsi kendilerine has özelliklerle ve ilerledikçe geliştirebileceğiniz yapılarıyla geliyor. Fakat ne yazık ki kooperatif bölümler de ana senaryonun düştüğü yanlışa düşüyor ve sadece iki saat gibi bir sürede tamamlanıyor. Oyuna farklılık katabilecek, daha önemlisi zaten kısa olan ömrünü uzatabilecek bu özelliğin bu denli kısır bırakılması hiç mantıklı değil. Zaten çoklu oyuncu modların da bulunmadığı The Darkness II, “Bu da mı gol değil?” diye bağırıyor adeta. OLMAMIŞ DİYORSUN YANİ? Hayır öyle demiyoruz aslında. The Darkness II, pek çok özelliği ile ilgi çeken, oynaması zevk veren, kısa oyun süresi sayesinde tek oturuşta sıkılmadan bitirebileceğiniz bir oyun. Peki yazının geneline hakim olan tatmin olmamış hissinin sebebi ne? Çok açık, ilk oyun her ne kadar başarılı olamamış olsa da ciddi anlamda bir hayran kitlesi oluşturmuştu. Şimdi kalkıp sırf başarılı olmak uğruna beğenilen özelliklerin tamamına yakınından feragat edip, popüler oyunlara doğru bir yönelim ile standartlaşma yolunu seçince yapımcılar, ister istemez yabancılaştık oyuna. Yabancı da olsa sevdik ama orası ayrı.