reklamı kapat

POPÜLER

Transistor incelemesi

 - Güncelleme: 17 Haziran 2014 09:58

transistor

MİRASA SAYGI
Son birkaç yıldır çok fazla başarılı Indie oyunla karşılaştık. Ancak sayıları ne kadar fazla olursa olsun, hala AAA dediğimiz büyük bütçeli oyunlar kadar pasta payına sahip değil. Bu nedenle her geçen gün daha fazla Indie oyunla karşılaşıyor olsak da bu sayının yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Günümüz oyunculuğunun kaçış noktası, nefes alma istasyonu olarak değerlendirebileceğimiz Indie oyunların daha çok sayıda olmasına ihtiyacımız var. Aksi takdirde özensizce yazılmış senaryolu, yaratıcılık namına hiçbir çaba sarf etmeyen, birbirinin aynısı oyunlara mahkum olmak zorunda kalacağız. Oyuncuların kafasındaki algıları yıkıp sektörün geleceğinin bu oyunlarda olduğunu gösteren pek çok önemli oyun çıktı karşımıza şimdiye dek. Braid, Limbo, Minecraft, Super Meat Boy, Faster Than Light, Cave Story, Fez ve daha nicesi bu oyunlardan bazıları. Ancak incelemeye konu olan oyunla direkt olarak kan bağı olan bir oyun bizi özellikle ilgilendiriyor; Bastion.

transistor
İsimlerine nazire yaparcasına küçük bir firma olan Supergiant Games’in ilk oyunu olan Bastion, öyle muazzam bir başarı yakaladı ki firma bir anda herkes tarafından tanınır hale geldi. Indie oyunların tamamını tek tek ele alın, hepsinin temel bir özellikle muadillerinden ayrıldıklarını görürsünüz. Mesela Fez platform oyunu olmasına rağmen “boyut değişimi” mekaniğine yaslar sırtını. Öte yandan Braid ise zaman manipülasyonuyla ayrılır diğer platform oyunlarından. Kimisi bir oynanış mekaniği ile kimisi ise hissettirdikleriyle ayrışmaya çalışır. Bastion ise yapmakta olduğu her şeyi başarıyla gerçekleştiriyordu ancak en başarılı olduğu nokta insani duygulara dokunabiliyor olmasıydı. Dışarıdan baktığınızda izometrik bir aksiyon rol yapma oyunu olarak değerlendirilmektedir Bastion. Öyledir de fakat oyunu oynadıktan sonra kim gözlerini kapattığında aksiyonu veya rol yapma öğelerini hatırlar? İstisnasız herkesin aklına gelecek olan, o eşsiz müzikler arasında çıktığımız duygusal yolculuk olacaktır. İşte sırf bu nedenle Transistor’ı beklemek için çok nedenimiz vardı. Çünkü ilk andan itibaren tamamen farklı bir konu üzerine, yeni dokunuşlarla ama benzer bir tecrübeyle karşımıza çıkacaklarını belirtiyorlardı. Çok şey istemiyorduk aslında, oyunun Bastion’ın verebildiklerine yaklaşması yeterliydi. Şu an görüyoruz ki bunu fazlasıyla başarmışlar.

transistor
Transistor, tıpkı Bastion gibi duyguları hedef alan ve bunu yaparken içeriğindeki yapısal ögelerle oyuncuyu oldukça eğlendiren bir yapım. İlk kez gördüğünüzde bile bu oyunun Supergiant Games’in ellerinden çıktığını rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Aynı izometrik yapı, aynı renk paleti ve hikaye aktarımı yerini koruyor. Bütün bu benzerliklere rağmen Transistor tamamen farklı bir oyun ve kendisini Bastion’dan oldukça öznel bir şekilde ayırıyor. Ancak bozulmasını istemediğiniz öğelerin varlığıyla da bir o kadar aynı oyun aslında. Kafalar karışmasın, oynayınca ne demek istediğimizi anlayacaksınız.