Detention incelemesi

10 Şubat 2017 21:00

İNSANLIKTAN ÇIKMIŞ İNSANLAR

Oyun 1960’larda ve Tayvan’da geçiyor. Bu direkt olarak bazı zilleri çalmamış olabilir ama son derece spesifik bir dönemden bahsediyoruz aslında. Belki bu satırları okuyan pek çok kişi bilmiyordur ancak, Tayvan tam 38 yıl boyunca Orwell’in zihninden çıkanlara nazire edercesine bir distopya içinde yaşamak zorunda kaldı. Tüm bu zaman zarfı içinde uygulanan sıkıyönetim sebebiyle, özgürlüğün sözlüklerden silindiği bir dönemden bahsediyoruz. “Beyaz Terör” olarak da bilinen bu dönemde, hükümeti eleştiren veya komünist düşünceleri destekleyen kim varsa ya öldürüldü ya da hapse atıldı. 28 Şubat’ta hükümete karşı ayaklanan on binlerce insan katledildi, onu takip eden 38 yılda bu sayı katlanarak arttı. Tüm bunlar; tek bir adamın gücü elinde tutma, muhafazakar düşünceyi yaygınlaştırma ve kendinden olmayanı “terörist” ilan etmesi sebebiyle yaşandı. Bazı şeylere “evet” demenin nelere yol açabileceğinin en net göstergesiydi. İşte böylesi bir zaman diliminde geçiyor Detention. Yaratıklara, hayaletlere, kana veya vahşete ihtiyaç duymaksızın, gerçekliği ile korkunç bir dünyayı yansıtıyor oyuncuya. Dışarıda böylesine zincirlerinden boşalmış bir dünya varken, sempatizanların karşıt görüşlülere nasıl davrandıkları oyunun içinde kendisine pay bulan elementlerden. Sistemin kendisini gösterip oradan bir hikaye aktarmak yerine, bu sistemin içinde yaşayan insanların hala ne kadar “insan” olduklarına odaklanmayı seçmiş yapımcılar. Bu da Detention’ı çok özel bir oyun haline getiriyor. Sonuna kadar politika yapmaktan çekinmeyen ancak bunu insan ilişkileri üzerinden anlatarak empati kurmaya olanak sağlayan bir yapı son derece kıymetlidir.

HÜZÜN AROMALI KORKU
İçinde bulunduğu dünyanın dahi tek başına ne kadar ürkütücü olduğundan yeterince dem vurduysak, oyunun sahip olduğu kendi korku elementlerine de yavaş yavaş temas edebiliriz sanıyoruz ki. Oyunumuz bir okulda başlıyor. Ders sırasında uyuyakalan bir öğrenci, uyandığında öğretmenler de dahiltüm herkesin gitmiş olduğunu görüyor. Uyarılara bakılacak olursa yaklaşmakta olan bir fırtına var ve karakterimiz nasıl bir durumun içine düştüğünü anlamakla meşgul. Derken bir şekilde başka bir öğrenci daha çıkıyor karşımıza ve asıl “karakterimiz” bu olabilir belki de. Neler olduğu hakkında onun dahiçbir fikri yok. Bildikleri tek şey, bir an önce okuldan çıkıp evlerine gitmek istedikleri.

Tek sorun; yol boyunca karşılarına türlü problemin, sıkıntının ve bir de, hayaletlerin çıkıyor olması. Konu bir anda hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor, gerçeklikler birbirine karışıyor. Korku, karakterlerin vücuduna adeta nüfuz ediyor. Derken korku yerini melankoliye bırakıyor. Hayatta kalma çabası bir anda gerçeğin soğuk nefesine dönüşüyor. İnsanların başına gelenler, gerçekte olanların hayalet hikayelerinden çok daha dehşet verici olabileceğini gözler önüne seriyor.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş