Bundan tam 16 yıl önceydi… PC oyunculuğunun en güzel yıllarıydı belki de. Müthiş bir hızla gelişmekte olan donanım teknolojisi PC’leri bir ofis cihazı olmaktan çıkarıp tam teşekküllü birer eğlence makinesi haline getiriyordu. Üçüncü parti firmaların en gözde cihazı PC’lerdi ve bomba oyunların ardı arkası kesilmiyordu. Diablo o yıllarda müthiş bir sansasyon yaratmış ve hatrı sayılır bir hayran kitlesi edinmişti kendine. 2000 yılında piyasaya çıkan Diablo II’yse oyuncuları resmen kendine esir etmiş ve kısa zaman içinde bir fenomen haline gelmişti. Warcraft ve Starcraft gibi iki büyük markayı da ardına alan Blizzard ise çoktan devler ligine girmişti bile. Oyuncular firmadan gelecek olan haberleri müthiş bir heyecanla takip ediyordu. Diablo severlerin yeni oyunlarına kavuşmasıysa tam 12 yıl sürecekti. Evet, Blizzard çok özenli bir firma olmuştu her zaman ama Blizzard ile Diablo arasına World of Warcraft girmişti. Şeytanın geri dönüşü bu nedenle epeyce gecikecekti. Upuzun bir bekleyişin ardından sonunda Diablo III’e kavuştuk. Oyun dünyasıysa resmen sallanıyor. Ama bakalım bu güçlü marka, 10 yıl önceki ihtişamının hakkını verebiliyor mu?
ŞEYTANIN GERİ DÖNÜŞÜ
Son birkaç aydır resmen RYO (Rol Yapma Oyunu) yağmuruna tutuluyoruz. Fantastik kurgulardan beslenen oyunlar her zaman olduğu gibi yine çok revaçta. Fakat Diablo III, bize göre ayrı bir ligin oyunu. Diablo serisinin tarihini ve gelişimini bilmeyen oyuncular Skyrim, Witcher gibi oyunlardan sonra Diablo III’ü yavan bulabilirler ancak bu oyunları aynı kategoride değerlendirmemek gerek. Diablo III, Hack’n’Slash dediğimiz, genelde yaratık kes-eşya topla-karakter geliştir adımlarını bozmadan ilerleyen ve bağımlılık yapıcı bir oynanış sistemine sahip. Ağır RYO’lar kadar derinliğe sahip olmasa da, uzun süreli oyun seansları için özel tasarlanmış ve geri dönüp sürekli oynamak isteyeceğiniz kendine has bir tasarımı var. Diablo, Sanctuary adı verilen karanlık bir fantastik dünyada geçiyor. Düzenli aralıklarla şeytanın orduları tarafından işgal edilen bu dünya, yetenekli kahramanlara ihtiyaç duyuyor. Diablo II’nin ardından Sanctuary’ye düşen bir yıldız kötü olayların habercisi oluyor ve biz New Tristram’da ilk görevimize başlıyoruz. Elbette oyuna başlamadan önce karakterimizi seçmemiz gerekiyor. Her bir karakter farklı bir oyun deneyimi anlamına geleceğinden seçimimizi dikkatli yapmamız gerek. The Witch Doctor (Necromancer) güçlü büyüler yapabilen, sağlık puanı düşük ve ağırlıklı olarak belli bir mesafeden savaşması gereken bir karakter. Fakat ölü düşmanları diriltip kendi tarafına savaştırabildiği gibi, farklı boyutlardan minionları da yanına toplayabiliyor. Yine de daha tecrübeli oyuncuların tercih etmesi gereken bir karakter sınıfı bu. The Barbarian, adından da anlaşılabileceği gibi yakın dövüşe odaklanan ve kolay kolay inmeyen bir karakter. Her türlü silahı iyi kullanabildiği gibi, farklı sınıflardan düşmanlarla göğüs göğse kapışabiliyor. Eğer oyuna yeni başlıyorsanız bu karakteri tercih etmenizi öneririz. The Monk (Sorcerer) her türlü büyüde uzman olan bir karakter sınıfı. Yine uzun mesafeden şimşek, ateş, buz gibi elemental büyülerle düşmanlarını haklayabiliyor. The Monk, seri için yeni sayılabilecek bir karakter ama genel RYO külliyatında aşağı yukarı Rogue sınıfına denk geliyor. Yani gerilla taktikleriyle vur-kaç yaparak savaşıyor ve kaba kuvvetten çok hızına güveniyor. Çok hızlı hareket edip hızlı darbeler indirebiliyor düşmanlarına. The Demon Hunter, Diablo II’nin assassin ve amazon karakterlerinin bir karışımı gibi… Ok ve bombalarda usta ve oldukça seri bir karakter… Oyuna başlamadan önce bu sınıflardan hangisi oyun tarzınıza hitap ediyorsa seçip oyuna geçebiliyorsunuz. Tüm bu karakter sınıfları birbirinden tamamen farklı ve oyunun gidişatı hangi karakteri seçtiğinize göre oldukça değişiyor. Bu nedenle oyunun tekrar oynanabilirliği de son derece yüksek. Oyunu sadece bir karakterle bitirmiş olmak kesin olarak Diablo III’ü bitirdiğiniz anlamına gelmesin. Karakterler arası denge çok çok iyi yakalanmış. Hele ki online olarak arkadaşlarınızla omuz omza oynadığınızda karakterlerin güçlerini birleştirip birlikte mücadele etmek inanılmaz keyifli. Örneğin, The Barbarian kalabalık düşman gruplarını tutarken, The Demon Hunter ile uzak mesafeden oklamak gayet iyi bir kombinasyon. Diğer yandan oyunun motoru her oynanışta farklı haritalar çizdiğinden, sürekli farklı yerlerde savaşıyorsunuz.
KARANLIK BİR DÜNYA
Oyunun asıl amacı karakterinizi mümkün olduğunca güçlendirmek. Elbette her karakterin farklı bir yetenek ağacı bulunuyor. Oyun boyunca girdiğiniz tüm savaşlardan ve çatışmalardan daha da güçlenmiş olarak çıkıyorsunuz. Karakterlerinizin güçlenmesinin bir diğer yolu da güçlü eşyalar bulabilmek. Serinin eski oyunlarında nadir bulunan bir eşya bulmak inanılmaz bir olaydı. Oyunun yeni Auction House sistemi, bu hissiyatı biraz baltalamış çünkü karakteriniz için her türlü eşyayı, oyun içinde kazandığınız altınları harcayarak alabiliyorsunuz. İhtiyacınız olmayan her türlü eşyayı da yine Auction House’dan satabiliyorsunuz. Bu durum eşya kullanımı açısından gayet esnek çözümler sunsa da, eskinin “sürpriz” hissiyatını tamamen ortadan kaldırmış. Oyunun haritaları bu açıdan gayet zengin. Üstelik savaşlarda ortalık darmadağın oluyor ve ganimetten göz gözü görmüyor.
PARALI ASKERLER
Diablo III’te üç tip NPC (Non-playable character) bulunuyor. Oyun boyunca karşılaşacağınız karakterlerden bazıları senaryonun ilerlemesi için gerekli olan görevleri size verenler. Aslında her karakterle konuşabiliyorsunuz ancak görevleri aldığınız karakterler diğerlerinden ayrılıyor. Kimileriyle ticaret yapabiliyorsunuz. Eşya, alım satımıyla uğraşan karakterleri genelde kasaba meydanlarında bulabilirsiniz. Bazı karakterlerse savaşa sizinle gelebiliyor. Oyunda bir çeşit paralı asker mantığı var ve bu karakterlere belli bir miktar ödeme yapıp omuz omza savaşabiliyorsunuz. Tıpkı kendi karakterinizin olduğu gibi bunların da belli bir seviyesi var ve oyun ilerledikçe karşınıza daha sağlam paralı askerler çıkıyor.
SELAM SANA SANCTUARY
Diablo III, o bildiğimiz özlediğimiz Diablo tadını veriyor, evet. Kendine has hikayesi, karakterleri ve oyun yapısı başından kalkamayacağınız ve resmen bağımlısı olacağınız müthiş bir deneyim çıkarmış ortaya. Fakat oyunun ilk gününden beridir yaşanan server bağlantı problemleri giderek can sıkıcı olmaya başladı. Tamamen rastlantısal olarak gelişen bu problem aynı masada oturan bir arkadaşı bağlarken, diğerini bağlamayabiliyor. Ama en kısa zamanda bu sorunun giderileceğine eminiz.