State of Decay 2 incelemesi

19 Haziran 2018 21:30

ZOMBİDEN BÜYÜK SIKINTILAR

Lakin gelin biz oyunun olduğu haline odaklanalım. State of Decay 2, tıpkı ilk oyunda olduğu gibi postapokaliptik bir dünyada geçiyor. Zombi istilası ile yerle bir olmuş yerleşik hayat düzeni içinde, insanlar ellerinden geldiğince hayatta kalmaya çalışıyor. Ki bu da oyunun türünü ortaya çıkarıyor zaten. State of Decay 2 bir hayatta kalma oyunu. Ancak diğer pek çok hayatta kalma oyununun aksine, bu kez bireysel olarak değil topluluk halinde hayatta kalmaya çalışıyoruz. Bir güvenli ev inşa ediyor, içine insan topluyor ve “Bugün de ölmedim anne” diye mırıldanarak uykuya dalıyoruz. Nasıl ki The Walking Dead bir zombi hikayesi olmasına rağmen aslında en büyük tehdit ölülerden ziyade yaşayanlarsa, burada da zombilerden daha önemli sıkıntılarınız bulunuyor. Bir kere oyunda başarısız olmanıza neden olabilecek en büyük etken yemek ve malzemeler. Zombilerden kurtulmaktan daha çok, yeterli ilaç var mı, karınlar doyacak mı, kırılan malzemeler tamir edilebilecek mi bunları düşüneceksiniz. Ve yeterli sayıda ögeye sahip değilseniz, zombi ısırığı olmaksızın başarısız olacaksınız. Tüm bu ihtiyaçlar silsilesi nedeniyle, oyunun büyük kısmı eşya aramakla geçiyor. Bunu olumsuz bir özellik olarak söylemiyoruz, eğer popülasyonu zombilerden oluşan bir dünyada azınlık haline geldiyseniz, günübirlik turlarla eşya avcılığına koşturmanız beklenen bir durum olacaktır haliyle. Zombilerle olan mücadeleleriniz de genel anlamda bu sırada kendini gösterecek zaten. Malzeme bulmak için girilmesi hiç akıl karı görünmeyen binalara girecek, ses çıkarması fazlasıyla muhtemel arabaları yağmalayacak ve bu yolculuklarınız sırasında da bol bol zombi pekmezi akıtacaksınız. Ki işin aksiyon kısmı elzem görünmekle birlikte, olmasa daha mı iyi olurdu diye düşünmeden de edemiyoruz…

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş