The Division incelemesi

29 Mart 2016 21:30

BARE MINIMUM

Giriş paragrafı oyuna yönelik düşüncelerimizi genel anlamda özetliyor. Hayal kırıklığına sahibiz sevgili okuyucu ve bunun tek sorumlusu da Ubisoft’tur. The Division, oynaması keyifli, güzel zaman geçirilen, hiç de fena olmayan bir oyun aslında. Ancak sen oyunu bu çağın en büyük olayıymış gibi tanıtırsan, son kullanıcıda yaratacağın yegane hissiyat da hayal kırıklığı olacaktır.

Kısacası hayır, The Division MMO janrını kökünden değiştirecek o oyun değil arkadaşlar. Uzağından bile geçmiyor hatta. The Division, yapmaya çalıştığı her şeyi “kararında” yapabilen bir oyun.

Elin oğlunun “bare minimum” dediği bir durum vardır. Bir işi, olabilecek en az efor ve emekle, “olduğu kadar” yerine getirmeyi ifade eder. İşte bu oyun da, tüm yapabileceklerini “bare minimum” seviyesinde yapan bir oyun. The Division’ı, açık bir dünyaya sahip, RPG etiketini ısrarla üzerine yapıştırmaya çalışan bir MMO olarak tanımlayabiliriz. Geçtiği dünya ise, alışık olduğumuz şekilde terörist saldırısı sonrası medeniyetini kaybetmiş bir New York güzellemesi. Yapımcıların mı post apokaliptik dünya görüşü çok dar, yoksa biz mi binlerce yıl süren medeniyet savaşını kaybetmeye çok meyilliyiz o da ayrı bir merak konusu. Hükümetin tamamen elinin kolunun bağlandığı noktalarda devreye giren The Division biriminin bir üyesi olarak başladığımız oyunda, terörist saldırısının iplerini tutan kişileri ve New York’un geldiği durumdan faydalanan kansız insanları etkisiz hale getirme mücadelesine düşüyoruz. Oyunun senaryosu hem klişe olduğundan, hem de oyun içinde öykü parçacıklarını damlalıkla verdiğinden elimizden geldiğince vurucu göstermeye çalıştık durumu. Lakin oyuna girdiğinizde bu atmosferi hissedebileceğinizden oldukça şüpheliyiz.

Sayfa: 1 2 3 4 5 6

Paylaş