reklamı kapat

POPÜLER

DOOM incelemesi

ek-1

KÖKLERE DÖNÜŞ

Neredeyse hiç yok. Çünkü teknolojik imkanların ilerlemesi ile birlikte firmalar zaman içinde farklı içeriklere yönelmeyi tercih etti. Öyle ki, 2004 yılında çıkan DOOM 3 bile bu değişimden nasibini almıştı. Hızını ve eğlence odağını kaybetmiş, korkutmayı birincil önceliği haline getirmişti. Yanlış anlaşılma olmasın, DOOM 3 gayet iyi bir oyundu aslında. Ancak bildiğimiz DOOM değildi işte. Korkuyu, sıkışmışlık hissini, karanlıkta kaybolmayı diğer oyunlar bir şekilde bizlere sunuyor zaten. O nedenle DOOM, DOOM olarak kalmalı ve en iyi yaptığı işi yapmalıydı. Ve arkadaşlar, 2016 model DOOM tam olarak bunu yapıyor. Kendisinden görmeyi beklediğimiz, alıştığımız, özlediğimiz ne varsa her şey bu oyunda var. Hikaye mi? Kimin umurunda? Siper alarak ilerlenen çatışmalar mı? Çok beklersiniz! Bu oyun tam bir; “Vur, kır, parçala, bu maçı kazan!” temasına sahip.

Yeni nesil oyuncular bu tarzı ne kadar severler ondan pek emin değiliz. Zira kendilerinin suçu olmayan bir şekilde, durağan ve siper alarak ilerlenen oynanışa fazla alıştırıldılar. 3-4 mermi isabet ettiğinde bir duvarın arkasına saklanıp, kendiliğinden iyileşmeyi beklemek kanlarına işlemiş durumda. Şimdi onlara sağlıklarını doldurmak istiyorlarsa sürekli hareket etmelerini ve etrafa yayılmış sağlık paketlerini toplamaları gerektiğini söylediğimizde bir ihtimal canları sıkılabilir. Ancak eminiz ki sırf bu cümleyi okuduğunda dahi oyuna daha fazla ilgi duyacak bir o kadar insan var. Wolfenstein da son oyununda köklerine dönmeyi ve buna benzer sistematikleri kullanmayı tercih etmişti hatırlarsanız. Anlaşılan o ki, 90’ların başında popüler olmuş oyunları günümüze taşıyan firmalar oyunların lezzetini dönemin kurallarıyla bozmaktan sonunda vazgeçmeyi öğreniyor. Madem öyle biz de geç olsun ama güç olmasın diyelim.
ek-2
BURASI CEHENNEM, BURADAN ÇIKIŞ YOK!
DOOM’da bildiğiniz üzere cehennemin bilumum iblislerine karşı mücadele veriyoruz. Bunca yıldır yaşanan onca olay hiçbir ders vermemiş olacak ki, bizim akılsız insanoğlu Mars üzerinden portallar oluşturup, cehennemin kaynaklarını kullanarak enerji elde etmeyi amaçlamış kendisine. Bravo, muhteşem bir hareket gerçekten! Tabii ki cehennemi kurcalayınca işler bir noktada sarpa sarıyor ve açılan portalların hiç de tek taraflı olmadığı ortaya çıkıyor.

Bir saniye yahu, yoksa DOOM’da bir senaryo mu var? Yok yok merak etmeyin, olup olacağı bu kadar işte. Sessiz ve isimsiz ana karakterimizin kontrolünü elimize aldığımız andan itibaren hikayenin de, arka planın da hiçbir anlamı kalmıyor zira. Kendimize gelir gelmez elimize bir silah alıp, karşımıza çıkan ne varsa yok etmeye başlıyoruz. Öyle ki, karakterimiz yaşanan olayları kendisine anlatmaya çalışanları bile dinlemiyor. Bir bilgisayar ekranında ansızın bir surat belirip neden iblislerle mücadele ettiğimizi açıklamaya mı kalkıştı? “Yav he he!” diyerek ekranı yumruklayıp, avına devam ediyor kahramanız. İşte DOOM tam olarak bu. Oh be!