reklamı kapat

POPÜLER

Everybody’s Gone to the Rapture incelemesi

Forest002-1

HER GÜN 1 SAAT YÜRÜYÜŞ

Muhtemelen her şey Dear Esther ile başladı. Bir Source modu olarak hayatına başlayan ve hiçbir amaç olmaksızın sadece yaratılmış olan dünyada dolaşabildiğimiz bu oyun, sonrasında ilginç tartışmaların da doğmasına neden oldu. Kimisi “Bu bir oyun değil saçmalamayın” dedi, kimisi “Her şeyin simülasyonu oluyor da yürümenin neden olmasın” dedi ve bugünlere gelindi. Şu an baktığımız zaman bu tarz oyunlar, özellikle sanatsal yönlerinin baskın olması sebebiyle eleştirmenlerden büyük övgüler alıyor. Bize soracak olursanız bu tür yürümekten fazlasını yapabildiğimiz sürece güzel bir tür. Örneğin The Vanishing of Ethan Carter olaya dedektiflik ve bulmaca ögelerini eklemişti.

The Talos Principle bulmacalarla da yetinmedi, bir de üzerine felsefi yaklaşımlar serpiştirdi. İşte böyle olduğu zaman yürüme simülasyonu oyunlarına bayılıyoruz.

Everybody’s Gone to the Rapture, Dear Esther’in yapımcısı The Chinese Room’un yeni oyunu. Bu nedenle tarz olarak o tarafa daha yakın bir dili var. Elbette onlar da gelinen durumun farkında oldukları için amaçsızca dolaşılan bir dünya yaratmamış ve bir senaryo eklemişler. Kate ve Stephen isimli iki bilim adamının üzerinde çalışmakta olduğu bir deney, istenmeyen sonuçlar ortaya çıkarıyor. Birisi bunu süreç sırasında fark edip durmaya çalışırken diğeri ise büyük resim uğruna devam edilmesi gerektiğine inanıyor. Sonuç olarak da İngiltere’nin batısında yer alan Shropshire şehrinin bir kasabasındaki herkes ortadan kayboluyor. Biz de (kim olduğumuz veya neden orada olduğumuz elbette belli değil), bitkiler dışında nefes alan hiçbir canlının kalmadığı bu kasabaya gelerek neler olduğunu öğrenmeye ve yaşananların arkasındaki sır perdesini aralamaya çabalıyoruz.

SANATI FAZLA KAÇIRINCA
Evet, gördüğünüz gibi ortada bir senaryo var ancak bu durum Everybody’s Gone to the Rapture’ı düz bir yürüme simülasyonu olmaktan pek fazla kurtaramamış. Oyun boyunca yapacağınız tek şey ses kayıtlarını dinlemek, gizemli ışık toplarını takip ederek yaşananların hayali görüntülerini izlemek ve yürümek, yürümek, yürümek… Bakın oyun güzel, bunun aksini iddia edemeyiz. Yaratılan dünya kartpostallardan fırlamış gibi görünüyor.

Senaryo sonuna kadar gitmeyi arzu ettirecek kadar ilgi çekici. Ancak oyuncuların bunlardan biraz daha fazlasına ihtiyacı var.

Tat anlamında oyunu The Vanishing of Ethan Carter ile kıyaslamaktan kendimizi alamıyoruz ve o tarafta yapılan pek çok doğruyu gördükçe buradaki eksiklikleri daha fazla hissediyoruz. İpuçları bulmak, bazı beyin zorlayan eylemleri gerçekleştirmek gibi ufak detaylar, böylesi oyunların yürümekten fazlasını yapabileceğini gösteren şeyler. Everybody’s Gone to the Rapture’ın sanatsal anlamdaki başarısına tek bir söz söyleyemezken, bir oyun olarak görevini layığı ile yerine getiremediğini de belirtmemiz gerekiyor. 3 saatlik sanat filmlerinin de alıcısı var ancak bu çoğu kişinin esneyerek izlediği gerçeğini değiştirmiyor.