reklamı kapat

POPÜLER

Days Gone incelemesi

 - Güncelleme: 20 Mayıs 2019 01:27

BİR TUTAM DARYL DIXON

Days Gone’ın kendisine ilham kaynağı olarak The Walking Dead’i seçtiğini 1 kilometre uzaklıktan dahi bakarak anlamak mümkün. Özellikle Daryl Dixon karakterinin bu zombi istilasına uğramış post-apokaliptik dünyadaki karizmatik havasından oldukça etkilenmiş yapımcılar. Ana karakterimiz olan Deacon’ın neredeyse çocuğuymuş gibi üzerine titrediği motosikletinden ve sırtında taşıdığı arbaletinden buram buram Dixon kokusu geliyor. Ki aslında bu kötü bir şey de değil. Telltale dışında hiçbir firmanın başarılı bir The Walking Dead adaptasyonu icra edememiş olması ve Daryl olarak özgürce zombi avlama fikri yeterince cezbedici. Ancak bu sistemin işlemesi için öncelikle ortaya kaliteli bir iş çıkarmak ve The Walking Dead’in en iyi yaptığı şeyi doğru anlamak gerekiyor. Days Gone’ın dünyasında vakit geçirdiğiniz zaman yapımcıların şu yapılara sırtını yasladıklarını görüyorsunuz; motorla özgürce gezebileceğiniz post-apokaliptik bir dünya, bu dünyada fraksiyonlara ayrılmış insan grupları, saldırdığında etkileyici olacağı kuşkusuz zombi sürüleri ve erzak toplamak için girilen sayısız tehlikeli mekan. Bu yapıların üzerine bir oyun inşa etmeyi planlamış yapımcılar. Ancak esinlendikleri eserin çok önemli bir parçasını es geçmişler; insan ilişkileri. The Walking Dead serisi dışarıdan bakıldığında zombilerden kurtulmaya çalışan insanların macerası gibi gözükse de, orada bu kana susamış yaratıklar hiçbir zaman tehlikenin ana öznesi olmamıştır. The Walking Dead, böylesi kokuşmuş bir dünyada insanların yaşadığı dönüşümlere, birbirleriyle olan ilişkilerine, her şey bittiğinde dahi devam eden hırs ve ihtiraslarına odaklanır. Days Gone ise işin bu kısmını tamamen görmezden geliyor. Kötü diyalog yazımı ve yüzeysel karakterler sayesinde insanlarla kurduğumuz ilişkilerin hiçbir kıymeti bulunmuyor. Günün sonunda zombilere karşı hayatta kalmaya çalışan bir adamdan öteye gidemiyoruz.

GETİR GÖTÜR İŞLERİ

Deacon, yakın arkadaşı Boozer ile izole bir hayat yaşamaya gayret gösteriyor. Hayatta kalmak ve temel ihtiyaçlarını gidermek için de çevredeki insan kamplarıyla çalışarak getir götür işleri yapıyor. Bu işler Deacon’ın bu hayattaki konumunu tanımlasaydı sadece bir sorun olmazdı ancak aynı zamanda oyun boyunca yapacağınız şeylerin büyük çoğunluğuna da karşılık geliyor. Söz konusu kamplar içinde motor parçaları, yeni silahlar ve geliştirmeler barındırıyor. Daha iyi ve güçlü parçalara erişebilmek için hem para, hem de ilgili kampın güvenini kazanmanız gerekiyor. Güven düzeyi arttıkça daha ileri seviye parçalara erişebilir hale geliyorsunuz. Bu da her bir kamp için, ayrı ayrı birbirinin aynısı görevleri yapmak zorunda olmanız demek. Ya kamp liderine kazık atmış birini takip edeceksiniz, ya kampa gerekli olan bir eşyayı bir yerden alacaksınız ya da kampa sorun çıkaran bir grubu devreden çıkaracaksınız. Görevler hiçbir zaman bundan daha fazla çeşitlenmiyor ve bir yerden sonra o kadar can sıkıcı hale geliyorlar ki, yatsam da şuraya zombiler kemirse diye geçiriyorsunuz içinizden…