Altered Carbon 1. sezon 1. bölüm “Out of the Past” incelemesi

02 Şubat 2018 20:30

Altered Carbon 1. sezon nihayet Netflix’teki yerini aldı. Bilim kurgu tutkunlarını hedefleyen dizi ilk bölümüyle neler vadediyor dersiniz?

Netflix oldukça ilginç bir yapımı sonunda bizlerle paylaştı. Şubat ayının belki de en ilginç içeriği olan Altered Cabron aslında bir kitap uyarlaması. Türkçeye Değiştirilmiş Karbon olarak çevrilen dizi için kitap uyarlaması dediysek siz yine de o konuda çok umutlanmayın. Zira ön incelememizde spoiler olmasın diye çok bahsedemedik ancak Altered Carbon diziye dönüşümü sırasında çok fazla fedakarlık yapmak zorunda kalmış. Spoilersız ön incelememizi buradan okuyabilirsiniz. Yazının bundan sonraki kısmı ise bol bol spoiler içerecek.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Öncelikle eğer ilk olarak kitabı okuduysanız dizi aslında fena başlamıyor. Hatta ilk bölüm başta olmak üzere bazı yerlerde diyaloglara kadar kitaptan izler görmek mümkün. Ancak dizinin tamamı için aynı şeyi söylemek zor. Altered Carbon’un senaryo sürecinde işe biraz “baharat” katmak istemiş olacaklar ki ciddi değişiklikler yapılmış. Neyse ki ilk bölümden bunu çok hissettirmiyor dizi. Sonrası ilerleyen incelemelerin konusu tabii.

Dizi daha ilk bölümden izleyiciyi bir karmaşa tufanının içine atıyor. Ancak bunu negatif bir durum olarak söylemiyoruz. Zira açılışı aksiyonla yapınca merak duygusu da artıyor. Tabii ilk bölümün getirdiği karakterleri ve olayları tanıtma zorunluluğunu da sırtlanmış dizimiz. Daha önce de bahsetmiştik aslında ama bilmeyenler için konuyu biraz açalım. Dizimiz gelecekte geçiyor. Uçan otomobillerin kol gezdiği, Blade Runner’dan hallice bir gelecek düşünün. Etraf ise Ghost in the Shell’i aratmayacak şenlikte. Reklamlar, paneller, yapay zekalar… Ne ararsanız var anlayacağınız. Ancak dizinin kritik teknolojisi kortikal disk ya da kortikal bellek dediğimiz teknoloji.

Aynı insan, farklı kılıflar

Kortikal bellek teknolojisini dizi şu şekilde açıklıyor. 1 yaşını doldurmuş her insana kortikal bellek takılıyor. Tam enseye takılan bu bellek GÖ’yü (Gerçek Ölüm) önlüyor. Yani eğer ölürseniz bilinciniz ensenizden çıkarılıyor ve başka bir bedene takılıyor. İşte bu noktada küçük bir sorun var. Devlet haksız yere öldürülmüş kişilere ücretsiz beden veriyor. Ancak bu bedenler “elde ne kaldıysa”dan ibaret. Yani 7 yaşında bir çocuk 50 yaşında kadın vücuduna girebiliyor. Ancak yeterince zenginseniz işte o zaman işler değişiyor. Parasını verip bedeninizi alabiliyorsunuz. Yani insan hayatı üzerinden yepyeni bir kapitalist sistem kurulmuş durumda. Zenginin kendini sağlama aldığı ancak yeterince parası olmayanların ölümü kabullenmek zorunda olduğu bir dünyadayız. Hiyerarşi anlayışı güçlü anlayacağınız ancak bunu sadece burada görmüyoruz. Biraz daha detay vereceğiz bu konuda. Kortikal bellekle ilgili küçük bir detay daha verelim. Eğer belleğiniz parçalanırsa dönüşü olmaz şekilde ölüyorsunuz.

İlk bölümde karakterimizin daha ilk saniyelerde uyanışını görüyoruz. Bellek takıldıktan sonra kendine gelme süresi boyunca karakter öldüğü son anları hatırlıyor. Ana rahmini sembolize etmesi açısından bu noktada bir su tankı kullanmışlar. Hatırlarsanız Ghost in the Shell’de de benzer bir gönderme vardı. Ana karakterimiz düşünceleriyle başbaşa kalmak için su altını tercih ediyordu. Burada da yeniden doğuş öncesi hissedilen o süzülme anına tanık oluyoruz. Şiddetli bir ölüm geçiren Takeshi Kovacs’in uyanışı çok kolay olmuyor.

Elçi’ler ve özellikleri

Akabinde Kovacs’in önceki hayatta Elçi olduğunu öğreniyoruz. Ancak daha öncesinde de devlet için çalışan bir asker Kovacs. Farklı farklı bedenlere giriş yaptığı için ölümden dönüşe adapte olması çok zor olmuyor elbet. O yüzden rehabilite alanındaki karakterlerin korku dolu bakışlarının yanında Kovacs rahat bir şekilde sigarasını çıkarıp içebiliyor. Hızlı adapte olan karakterin Elçi olması devlet gözünde terörist konumunda olması anlamına geliyor. Ancak buna ileriki bölümlerde daha detaylı değineceğiz.

Kovacs’in ilk bölümde bizimle paylaşılan bir diğer özelliği Dünyalı olmayışı. Uyanır uyanmaz “Hangi gezegendeyiz” diye soran karakterimiz başka bir gezegenden geliyor. Yani gezegenler arası yolculuğun mümkün olduğu bir gelecekten bahsediyoruz. Bu detay dizide biraz hafife alınmış olsa da kitapta baskısını daha ağır hissettiriyor. Çünkü Kovacs’in Dünyalı olmayışı bambaşka bir kültürün içine geldiği anlamına geliyor. Karakterin kendi içindeki çatışmaları da bir o kadar önem taşıyor gelişimine aslında. Ne yazık ki dizide bunu pek göremeyeceksiniz.

Karakterimizle ilgili bir diğer detay ise 250 yıldır uyuyor oluşu. Bu da yine adaptasyon sürecinde karakteri yaralayan bir durum elbette. Karakterin tercihlerini etkiliyor bu durumda. Örneğin Met’in ne demek olduğunu bilmiyor. Dünyalı olmadığı için Dünya’nın en ünlü ve önemli adamını tanımıyor. Bir de Elçi sezgileri var. Her ne kadar biraz “süper güç” gibi gösterilse de aslında güçlü sezgiler olarak nitelendirebiliriz.

İmkansız cinayet

Dizinin konusunu oluşturduğunu düşündüren olay ise bizim favorilerimizden. Polisiye yazarların da en sevdiği en tatlı bulduğu hikaye konseptlerinin başında geliyor. İmkansız cinayet! Ancak buna geçmeden önce bir terimi daha sizlerle paylaşalım.

Dizide Metler bulunuyor. Met dediğimiz sınıftaki insanlar yaşayanlar arasındaki hiyerarşide en üst basamakta yer alıyor. Laurens Bancroft da onlardan biri. Bir Met’i ayırt edici kılansa zenginliği değil yaşı. Yani Met’ler çok uzun süre yaşamış insanlara deniyor. Hatta o kadar uzun ki insanlığını unutmuş, tanrı kompleksine sarılmış kişiler olabiliyor. Bancroft 360 yıldır Dünya’da oluşuyla biliniyor. En güçlü ve en ünlü Met de kendisi.

İşte burada karşımıza imkansız cinayet çıkıyor. Bancroft bir gece ofisinde bir silahla belleğini patlatıyor. Ancak bir Met’i öldürmek o kadar kolay değil. Bancroft’un belleği 48 saate bir askeri seviyede bir uyduya gönderilerek yedekleniyor. Yani bellek patlatmak onu öldürmek için yeterli değil. Yedekleri de yok etmelisiniz. Yoksa bir başka klonunun içine girebilir. Bancroft’un servetini varın siz düşünün.

Bancroft’un belleğinin patlaması ise kilitli bir odada gerçekleşiyor. Kullanılan silah ise sadece Bancroft ve karısının biyometrik iziyle açılabilen bir kasada kayıtlı. Karısı bütün yalan testlerini başarılı bir şekilde geçiyor. Böylece bu cinayeti işleyebilecek tek bir kişi kalıyor geriye: Bancroft. Kendini öldürmediğinden emin olan zengin Met’imiz ise son 48 saatlik yedeklemesini kaybettiği için hatırlamıyor ve umutsuzca katilini arıyor.

İşte Takeshi Kovacs’i bekleyen bu görev aslında tam da Hercule Poirot’un ağzına layık bir vaka. Ancak bir Agatha Christie romanında olmadığımız için dava Kovacs’e kalıyor.

Bir de Kovacs’in eski bir kalp kırıklığını öğreniyoruz. Bu noktada da kitap allak bullak edilmiş diyebiliriz. Ancak dizinin izleyiciyi motive etmesi için gerekli bir hamle olduğunu da anlayabiliyoruz.

Diziye eklenen baharatlar

Bir dizinin izleyicide sürekli merak uyandırması gerektiğini anlıyoruz. Yapılan pek çok değişikliğinde bu yüzden yapıldığının farkındayız. Nitekim Kovacs’in baştaki “Her şeyi satın alamazsın” çıkışı da bu baharatlardan. Kovacs kitapta da Bancroft’a bir çıkış yapıyor ancak bambaşka bir anda gerçekleşiyor. Daha önce de farklı işler için “tutulmuş” olan Kovacs kitapta bu işi hemen alıyor. Ancak dizinin ilk bölümü için fazla kolay olacağı düşünülmüş ki bundan vazgeçilmiş.

Bir diğer baharat da polis memuru Ortega’nın yakamızdan hiç ayrılmayışıyla başlıyor. Aslında ilk bölümde o kadar hissedilmese de kitapla mukayese edildiğinde Ortega’yı ilk bölümde bile haddinden fazla gördüğümüzü fark ediyoruz. Bunun sebepleri aslında aşikar ancak ilerleyen bölümlerde tartışalım.


Bize göre en pozitif baharatsa Poe. Kovacs’in kitapta kaldığı otelin adı ve tasarımı tamamen değişmiş. Karşımızda birden Edgar Allan Poe’yu görünce gülümsemeden edemedik. Poe’ya yapılan gönderme çok hoş olmuş diyebiliriz. Dizinin alttan alttan verdiği hafif mizahı da körüklemiş. Poe seçimi tesadüfi de değil elbet. Poe’nun polisiye ve dedektif öykülerinin babası sayıldığını bilmeyenler için not düşelim. Ayrıca ölümle içli dışlı gotik hikayeleriyle de bu dizide olmayı gerçekten hak eden bir isim. Bu sebeple kitaptan alınıp değiştirilen ve orijinalinden de iyi olan bir kurgudan bahsediyoruz Poe’yu ele alırken. Ayrıca Poe seçimi yapay zeka ile de empati kurmamızı sağlıyor. Sıradan bir makine gibi görmek çok zor zira. Poe otelden çıkamayan bir insan gibi oluyor bir süre sonra gözümüzde.

Dizi daha ilk bölümden sizi büyük bir karmaşaya soksa da aslında ön incelemede de değindiğimiz gibi bunu sizi oyalamak için yapıyor. Bir illüzyonun el çabukluğu ve ilgiyi farklı yöne çekme yeteneğini kullanan dizi bunu başarılı şekilde gerçekleştiriyor. Daha ilk bölümden ucu bir yere bağlanmayan onlarca bilgiyi yükleyen Altered Carbon, izleyiciye ikinci bölümü izlemek için de bir sebep veriyor.

Video

Tüm incelemeler

Altered Carbon 1. sezon 1. bölüm “Out of the Past” incelemesi
Altered Carbon 1. sezon 2. Bölüm “Fallen Angel” incelemesi
Altered Carbon 1. sezon 3. bölüm “In a Lonely Place” incelemesi
Altered Carbon 1. sezon 4. bölüm “Force of Evil” incelemesi
Altered Carbon 1. sezon 5. bölüm “The Wrong Man” incelemesi
Altered Carbon 1. sezon 6. bölüm “Man with My Face” incelemesi
Altered Carbon 1. sezon 7. bölüm “Nora Inu” incelemesi
Altered Carbon 1. sezon 8. bölüm “Clash by Night” incelemesi
Altered Carbon 1. sezon 9. bölüm “Rage in Heaven” incelemesi

Paylaş