reklamı kapat

POPÜLER

Lollipop Chainsaw incelemesi

 - Güncelleme: 18 Eylül 2012 21:29

ÇILGINLIĞIN ÖTESİNDEKi BİR JAPON OYUNUNA DAHA HOŞ GELDİNİZ. BUNDAN YAKLAŞIK İKİ SENE ÖNCE GRASSHOPPER MANUFACTURE FİRMASININ SHADOWS OF THE DAMNED ADLI KIRIK ÖTESİ OYUNUNDAN SONRA ŞİMDİ DE ZOMBİ AVCISI BİR PONPON KIZIN İDARESİNİ ALIYORUZ ELLERİMİZE. AZ ÖNCE KURDUĞUMUZ CÜMLE OYUNUN ÇILGINLIĞINA REFERANS OLSUN

Japon oyun geliştiricilerinin önde gelenlerinden olan Goichi Suda, yani Suda 51, yıllardır sürdürdüğü “çılgın oyun fikirleri” zincirine bir halka daha ekledi. Hatırlayacak olursanız yanına Silent Hill serisinin ardındaki isimlerden Akira Yamaoka ve Resident Evil’ın yaratıcısı Shinji Mikami’yi de alıp ortaya Shadows of the Damned gibi kırık bir aksiyon oyunu çıkarmışlardı. Lollipop Chainsaw da en az o oyun kadar çılgın ve aksiyon dolu bir yapım olmuş. Oynanış yine Suda 51 oyunlarından No More Heroes’a benzese de tema olarak çok daha esprili ve geyik bir oyun çıkmış ortaya. Fakat oyun öyle sorunlara sahip ki tüm bu eğlencenin ortasında keyfinizi kaçırmaya yetiyor. Eğer çılgın bir konseptin üzerine inşa edilmiş eğlenceli ve hızlı oyunları seviyorsanız; özellikle de B-filmlerine özel bir ilginiz varsa Lollipop Chainsaw’da dikkatinizi çekebilecek birkaç şey bulabilirsiniz.

KIRIK KAFALAR
Kahramanımız Juliet Starling’in odasında açılıyor oyun ve daha ilk dakikadan en ıslak hayallerimizi süsleyen son derece seksi bir kız olduğunu görüyoruz Juliet’in… Juliet San Romero Lisesi’nin ponpon kızlarından biri ve o gün başına neler geleceğinin pek de farkında değil. Elbette okul basketbol takımının maçından önce şova çıkmayacağı kesin. Juliet dışarı adımını atar atmaz dünyasını harap bir halde buluyor. Fakat Juliet’in hayatta kalma güdüleri son derece keskin ve bu uğurda sevdiklerini kesmekten dahi geri durmuyor. Bir zombi tarafından ısırılan erkek arkadaşı Nick’in kafasını koparıp beline astığı sahne, oyunun espri tarzı hakkında az çok bir ipucu veriyor olsa gerek. Nick’in başı hala canlı ve oyunun başkarakterlerinden biri, oyun boyunca sizinle olacak, yanı başınızda konuşmaya devam edecek. Peki, oyunun ne kadar kırık olduğunu az çok anladık diyelim… Nasıl oynayacağız? İşte burası pek öyle umduğumuz gibi değil. Çünkü oynanışta neredeyse hiç çeşitlilik yok. Elinizdeki elektrikli testereyle düşmanlara dalıyor ve ponpon kız hareketlerinizle karşınıza kim gelirse biçmeye çalışıyorsunuz. Aslında oyunun ilginç grafik tarzıyla birlikte ilkin oynanış gayet eğlenceli gelse de, bir süre sonra çeşitliliğin az olması sebebiyle parmaklarınız yorulabiliyor. Evet, oyundaki ana silahınız Juliet’in elindeki devasa bir elektrikli testere ve ortalığın nasıl kan gölüne döndüğünü oyunu görmeden de tahmin edebilirsiniz. İşte oyunun grafik tarafında tuhaf tasarım tercihleri, bu durumu son derece ilginç bir hale getirmiş. Lollipop Chainsaw’un grafik tasarımı cidden bir lolipopun çizgilerine benziyor. Hatta bize soracak olsanız “şu ağzın içinde patlayan şekerlerden” derdik… Zombileri kesip biçtikçe içinden gökkuşağı gibi renkler akıyor ve siz komboları art arda dizdikçe bu ekran bir renk cümbüşüne dönüşüyor. Fakat oyun zaman zaman ortalığı kan gölüne de çevirebiliyor ki bu tamamen kestiğiniz düşmanlarla ve o anki sahneyle alakalı bir durum. Grafik tasarım, aksiyonu renkli bir hale getirse de Juliet’in hareketlerindeki monotonluk devamlılığı zedeliyor. Aslına bakarsanız oyunda kesip biçmek dışında farklı şeyler yaptığınız bir, iki sahne daha bulunuyor ama bunlar da öyle süper zeka ürünü şeyler değil. Birinde tetris benzeri bir düzlemde yolunuzu bulmaya çalışıyorsunuz, diğerinde de erkek arkadaşınız Nick’in kafasını bir zombiye takıp onu yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Fakat bu sahnelerin hiçbiri öyle ezber bozan şeyler olmadığından oynanış çeşitliliğine bir katkısı olmuyor. Daha çok “haydi koyalım da, milletin ağzı kapansın” mantığıyla eklenmiş şeyler. Dönüp dolaşıp zombi kesmeye döndüğünüzde de elinizde kalan şey, amaçsızsa tuşlara basmaktan başka bir şey olmuyor.

LİSELİ ZOMBİLER
Oyunda bir kombo sistemi ve buna bağlı olarak bir de karakter geliştirme sistemi var. Ama “karakter geliştirme” demişken aklınıza detaylı rol yapma oyunu özelikleri gelmesin sakın. Sadece yeni hareketler alabiliyorsunuz. Fakat bu hareketlerden bazıları oyun keyfini artıran ve dövüş sistemini çeşitlendiren kombolardan oluşuyorken, bazıları süs olsun diye konulmuş ve asla kullanmayacağınız hareketleri içeriyor. Kısacası oyunun asıl güçlü olması gereken dövüş sistemi üzerinde öyle detaylı çalışıldığını pek söyleyemem. Tamam, belli bir yere kadar eğlendiriyor ama bir süre sonra dövüş sisteminin içindeki aksaklıkları görmeye ve haliyle sıkılmaya başlıyorsunuz. Bunun yerine oyunun neredeyse yüzde 90’ını oluşturan dövüş sisteminin çok daha akıcı, komboların geçişlerinin çok daha yumuşak olması gerekirdi. Ancak bu haliyle açıkçası biraz takoz gibi geliyor insana. Bunun bir diğer sebebi karakter animasyonlarının da beklentilerin altında kalması. Oyunun grafikleri, daha önce de söylediğimiz gibi oldukça stilize ancak karakter animasyonları için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil. Juliet’in yürüyüşü, dururken yaptığı kendine has hareketleri fena değil ancak dövüş animasyonlarına burun kıvırmamak elde değil.

TESTEREMİN KESKİN UCU
Bu ay incelediğimiz oyunların genel bir problemi var… Starhawk’tan sonra, Lollipop Chainsaw da son derece kısa sürüyor. Oyunu neredeyse beş saat gibi kısacık bir sürede bitirebiliyorsunuz. Bunun sebebini anlamaksa mümkün değil. Eğer geliştirme maliyetin çoksa başka yerlerden kısabilirsin ama çok oyunculu seçeneğe bile sahip olmayan bir oyunun tek kişilik senaryosunu, yani sahip olduğu her şeyi, 5 saatte tüketebiliyorsak ve bunun üzerine de 159 TL bayılıyorsak, bu pek mantıklı gelmiyor kulağa. Evet, oyunda tek kişilik hikayeyi bitiriyorsanız geriye yapacak pek bir şey kalmıyor. En fazla yüksek puan kasıp sıralamaya girmeye çalışabilirsiniz ancak bu kadar. Maalesef oyun içerik kısmında da beklediğiniz çeşitliliği sunamıyor.

DAHA İYİSİNİ BEKLİYORDUK
Aslına bakarsanız Lollipop Chainsaw’un adını ilk duyduğumda en azından Bayonetta’nın yarattığı etkiyi yaratmasını ya da No More Heroes’un dövüş sistemine sahip olmasını, hiç olmadı Shadows of the Damned’in karakter işlenişini tekrarlamasını bekliyordum. Ama olmadı… Bütünüyle kötü bir oyun değil ama kısa, en hata yapmaması gereken yerde bile zaman zaman çuvallayan, çeşitlilik sunamayan basit ve bayat bir oyun olmuş. Eğer elinizde oynayacak oyun kalmadıysa, Bayonetta ya da Devil May Cry tarzı aksiyon oyunlarının iflah olmaz bir hayranıysanız bir dönüp bakabilirsiniz. Ancak bizim herkese tavsiye etmemiz pek mümkün değil.