reklamı kapat

POPÜLER

Call of Duty: WWII incelemesi

AYNISININ LACİVERTİ

Ne olursa olsun, jet-pack ile duvardan duvara zıpladığımız garabetlerden sonra 2. Dünya Savaşı nefes aldırmış seriye. Ortadaki motivasyon; “Şu gezegende çok değerli bir maden var, onu almak için gerekirse dünyayı ateşe veririm!” sığlığında olmadığı ve tarihin en kanlı savaşında hayatta kalma mücadelesi verdiğimiz için WWII, doğal olarak duygularımıza daha fazla temas edebilen bir Call of Duty oyunu olmuş. Seri yıllar içinde senaryo ve oynanabilirlik anlamında ciddi bir şekilde geriye gitmiş olmasına rağmen, aksiyon anı ve sinematik sunum birleşiminde çıtayı yükseltmiş olduğundan burada şovlardan şovlara koşacaklarını düşünüyorduk. Başarıyla kotardıkları ucuz aksiyon klişelerini heyecanla yansıtabilme özellikleri, 2. Dünya Savaşı gibi her anı ayrı bir duygusal travma barındıran dönemde kalbimizde derin yaralar bırakabilirdi. Lakin yapımcılar bizleri yine şaşırtmayarak, işledikleri dönemin sağladığı avantajla 1-0 önde başladıkları maçı bile kaybetmeyi başarmış.

Oyunun senaryo modu; Band of Brothers dizisinden hemen hemen birebir araklanmış ve “kardeşlik” temasını işlemek isterken tek kişilik dev kadro şovuna dönüşmüş bir hikayeye, savaştan zarar görmüş her milletten insan için bir şeyler söylemek yerine pompaladıkları Amerikan propagandasına ve en iyi yaptıkları aksiyonu sunabilmeyi bile beceremedikleri yavan bir olay örgüsüne sahip. Daha önce 50 kez bir parçası haline geldiğimiz Normandiya Çıkarması’nı sinematik bir sunumla çok daha farklı bir hissiyatla resmedebilecekken, daha ilk bölümden sağa sola koşturduğumuz sığ bir sekansla yansıtmış olmaları bile en başından bu işi beceremediklerini anlamamız için yeterli oldu aslında.