reklamı kapat

POPÜLER

The Order: 1886 incelemesi

 - Güncelleme: 05 Mart 2015 18:49

theorder2

ZOR OLANI BAŞARMAK
Oyun gibi eğlence araçları siyah ve beyaz tezatlığında ayrılamayacak kadar fazla bileşene sahiplerdir. Bir oyunun hemen her unsuru aslında gridir, sadece tonu farklılık gösterebilir (Grinin elli tonu esprisi yapmamak için kendimizi zor tutuyoruz). Hal böyle iken; “Bu oyun kötü, oynamayın” demek biraz insafsızlık gibi geliyor bize. Tamam, The Order: 1886 ciddi kusurları olan, yapılmayacak hatalar yapan bir oyun. Ama bu onun çok doğru ve güzel şeyler yapmasına da engel olmuyor. Gelin grinin açık tonlarından başlayalım. Victoria dönemi İngiltere’sine -hızlı davranarak- Assassin’s Creed serisinden önce odaklanan oyun, alternatif bir gerçekliği konu alıyor. Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Nikola Tesla ve Doğu Hindistan Şirketi gibi tarihi figürleri alıp kendi hayal dünyasında yeniden yorumlayan yapımcı Ready at Dawn, ortaya son derece ilgi çekici bir sonuç çıkarmış. Kral Arthur’un Yuvarlak Masa Şövalyeleri sonunda amaçlarına ulaşmış ve kutsal kaseyi bulmuştur. Bu sayede çok uzun bir yaşam süresine kavuşan şövalyeler, 1800’lü yıllara kadar düzeni korumaya devam etmiştir. Bu süreçte en büyük düşmanları haline gelen ırk ise melezler, yani daha anlaşılır söylemek gerekirse kurt adamlar olmuştur. Halkın ve Doğu Hindistan Şirketi’nin güvenliğini tehdit eden bu ırka karşı verilen mücadelede şövalyelerden birisini, Sir Galahad’ı kontrol ediyoruz (ki kendisi kayıtlarda Sir Lancelot’un oğlu olarak geçmektedir).

Şövalye deyince aklınıza zırhları ve kılıçlarıyla görkemli savaşçılar geliyorsa burada onları bulamayacaksınız. Nikola Tesla’nın akıllara durgunluk veren teknolojik buluşları ile donatılmış şövalyelerden bahsediyoruz. Tesla’nın hakkını veriyor olması sebebiyle bile oyuna büyük bir alkış getirilmeli. Güçlü bir elektrik akımı boşaltan Arc Gun, hedefe magnezyum bulutu saçarak bunu ateşe veren Thermite Rifle gibi birbirinden ilginç silahlara ev sahipliği yapıyor oyun. Tüm bunlar, The Order: 1886’nin ne denli güçlü ve takdir edilesi bir içeriğe sahip olduğunu gösteriyor. İşte tam bu noktada oyun kendisini ateşe atıyor. Elinde bu kadar harika bir içerik varken, durduk yere bunu oyuncudan sakınıyor. Envanterinizde harika silahlar var ama bunları çok az kullanabiliyorsunuz. Büyük bir tehdit oluşturan kurt adamlar yanı başımızda ancak en fazla beş kez karşımıza çıkıyor. Sonuçta bir bakıyorsunuz, tüm bu zenginliğin içinde oyun boyunca elde tüfek insan avlıyorsunuz. Bazen bu yapımcıları anlamakta güçlük çekiyoruz gerçekten.

Pek çok yapım The Order’ın sahip olduğu içeriğin onda birine sahip olmamasına rağmen ilginç olmayı başarırken, The Order varlık içinde yokluk yaşıyor adeta. İlk paragrafta da bahsettiğimiz gibi, en basit tabirle potansiyeline ihanet ediyor ve bizi kahrediyor. Şövalyeler, kurt adamlar ve Tesla üçlüsünden son yılların en muazzam aksiyon oyunu çıkmadıysa, asıl zor olanı başardıkları için yapımcıları tek tek kutlamak gerekiyor.