reklamı kapat

POPÜLER

Duvarın ötesi [Analiz]

 - Güncelleme: 23 Eylül 2017 16:58

Başlığı ilk gördüğünüzde aklınıza Game of Thrones‘un efsane bölümü “Beyond The Wall” gelmiş olabilir ancak şimdi anlatacağım hikaye Westeros’ta değil Asya kıtasında geçiyor. Hazırsanız yolculuğumuz başlıyor; Çin’e gidiyoruz!

1,5 milyara yaklaşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi Çin, 11 trilyon 8 milyar dolar büyüklüğüyle dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve dünyanın en büyük üretim ekonomisi olmasının yanı sıra dünyanın en büyük ürün ihracatçısı. Sizi rakamlara boğmadan sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; Çin her yönüyle çok büyük ve bizim almamız gereken çok ders var…

Bundan yaklaşık sekiz yıl önce; Türkiye pazarına yeni giriş yapan “global” bir üreticinin distribütörü, test etmemiz için bir televizyonu ofisimize göndermişti. İncelemeye klasik bir başlangıç yapmak yerine markanın kim olduğunu anlatmakla ve menşesinin Çin olduğunu söylemekle başlamıştık. Çinli TV üreticisi… Evet, bu ibare o dönem başımıza büyük bir dert olmuştu! Türkiye distribütörü, markalarının “Çinli” olduğunu söylememizden o kadar rahatsız olmuştu ki; bize kendileri için büyük bir utanç kaynağı olacak ve yıllarca unutulmayacak bir serzenişte bulunmuşlardı. Evet, o günlerde “Çinli marka” ya da bilindik tabirle “Çin malı” olmanın algısı o derece kötüydü. Çin malıysa dandikti; Çin malıysa çakmaydı… Ya da biz öyle sanıyorduk. Zira, bahsettiğim Çinli marka o yıllarda bile global pazarda yüzde 5’lik pazar payına sahipken tüm üreticiler arasında kendine ilk 10’da yer bulabiliyordu. Evet, bizim burun kıvırdığımız; Türkiye distribütörünün “Çinli marka” kimliğini bir ayıp gördüğü bu marka, dünya devleri arasında yer alıyordu. İşin ilginci yine o yıllarda; dünyanın herhangi bir yerinde alışveriş yaparken, etiketinde “Türk Malı” yazan bir gömlek gördüğünde halay çeken de yine bizdik…

Gelelim günümüze. Strategy Analytics‘in ikinci çeyrek verilerine göre; en çok akıllı telefon satan markalara baktığımızda zirvede Samsung‘u görüyoruz. İkinci sırada Apple yer alırken; üçüncü sıra Apple’ın ensesinde nefesini hissettiği Huawei’ye ait. Dördüncü sırada OPPO, beşinci sırada ise Xiaomi var. Evet, ilk beş sıralamasında üç “Çinli marka” var. Anlayacağınız; artık Çin o eski Çin değil ve artık kimse “Çin malı” dendiğinde burun kıvır(a)mıyor.


HUVEY, HUAYVİ, HUAVVEY…
Yıl 2003, Sertab Erener’in Everyway That I Can şarkısıyla 167 puan toplayarak Eurovison birincisi olduğumuz; bayrakları astığımız o güzel yıl. Dolar 1,4 TL… Dünyanın diğer bir ucunda ise Huawei mobil cihaz birimini kuruyor…

Yıl 2017, artık Eurovison’da yokuz. Dolar 3,5 TL… Huawei, dünyanın en büyük üçüncü telefon üreticisi; 170’ten fazla ülkede 180 bin çalışanıyla bir dünya devi. 2016 yılında 139 milyon adet cep telefonu satışıyla bir önceki yıla göre yüzde 29’luk artış gösteren Huawei, premium marka algısını güçlendirmeye devam ederken 2016 yılı rakamlarına göre pazar payını yüzde 11,6 seviyesine kadar yükseltti. Huawei P9 ve Huawei Mate 9 modelleriyle adından sıkça söz ettiren marka, P9 serisiyle bir ilke imza atarak 10 milyon adetin üzerinde satış yaptı. Avrupa’da da büyük bir çıkış yakalayan Huawei, bazı kuzey Avrupa ülkelerinde lider konumda. Aralık 2016 rakamlarına göre 33 ülkede Huawei’nin pazar payı yüzde 15 seviyesini aşmış durumda ve yüzde 20 pazar payını aşan şirketlerin yarısı Avrupa’da yer alıyor. Özetle dünyanın üçüncü büyük üreticisi olmanın sırrı Çin’de büyümenin ötesinde global bir marka olmaktan geçiyor. Yine sizi rakamlara boğmadan bir soluk alıyor ve yolculuğumuza devam ediyoruz.

“KENDİMİ ŞANSLI HİSSEDİYORUM”
İstanbul’dan Huawei’nin davetlisi olarak Çin’e uzanan; uzun, zorlu ve bir o kadar da yorucu bir yolculuğa çıktık. Çin’e gitmek parmak arası terlikle Yunanistan’a geçmeye pek benzemiyor. Öyle ki İstanbul’dan yola çıkan gazeteciler olarak ancak A4 kağıda basılmış tek bir vizeyle, el ele Çin’e giriş yapabilmeyi başarabildik. Polis kontrolünde, günün talihlisi olarak pasaportumun alınmasıyla başlayan yalnızlık, Çin turunun hemen her adımında kendini hissettirdi. Facebook, Twitter, Instagram, YouTube ve hatta Google’ın yasaklı olduğu duvarın ötesine geçmiştik… Aslında pek de dramatize edecek bir durum yok; Çin’e gitmeden VPN uygulamamı IP alan her cihazıma yüklemiştim. Uçak iner inmez vatan hasreti çekmemek adına VPN uygulamamdan ülke seçimimi de Türkiye olarak yaptım. “Kendimi şanslı hissediyorum” diyebilmek için Google’ı açtım. Ve işte! Bize her yer Türkiye! Çin turumuz Huawei Pekin Enstitüsü’nde başladı. Daha on dakika öncesinde kendi aramızda “4K iyi de 4K izleyecek internet nerede?” diye konuşurken, kendimizi bir anda 16K çözünürlüklü görüntüyü internetten yayınlayan dev bir ekranın önünde buluverdik. Küçük hesaplamalarla bilmiş görünüp; “şimdi efendim 4K çözünürlükte kayıt yapan 4 kamera olsa…” diye başlayan mini havuz problemimi oluşturup, sonunda “adamlar yapmış” demekle yetindim. Ardından dev bir sergi alanında, Huawei’nin tüm altyapı faaliyetlerini, örnek senaryolarla birlikte “ağ yönetimi ve baz istasyonuna giriş”ten yaz okuluna kalmak istemeyen bir öğrenci edasıyla pür dikkat dinledim.


KÜÇÜK HESAPLAR
Ama asıl aklım Huawei akıllı telefonlarının tasarlanıp, test edildiği cihaz laboratuvarlarındaydı. Ve çok geçmeden cihaz laboratuvarlarındaydık! Kendi adıma söyleyeyim laboratuvarlardan içeri adımımı atar atmaz, sergi alanındaki görünmezlik pelerinimi çıkarıp beyaz önlüğü çekmiştim. Bir ara o kadar kendimi kaptırmışım ki akıllı telefonların suya ve toza dayanıklılığının test edildiği devasa platformda tozu simüle edebilmek için kullanılan maddeyi* sorduğumu hatırlıyorum. Anlayacağınız tersine mühendislik şüphesiyle, turun devam eden kısmında Çin’in tarihi ve doğal güzelliklerini keşfetmem an meselesiydi.

ÜRETİM KALİTESİNE VERİLEN ÖNEM ÇOK BÜYÜK. YAPILAN KALİTE KONTROL TESTLERİNDE BİNDE 3 ORANINDA DAHİ HATA ÇIKARSA HUAWEI ÜRETİMİ ANINDA DURDURUYOR

Turun en heyecan verici kısmı binlerce Huawei prototip cihazın kuluçkada test edildiği laboratuvardı. Tahmin edileceği üzere tüm bu laboratuvarlarda çekim yapmak yasak. Zaten gördükleriniz kadar sarhoş edici ki anı yaşamak en değerlisi… Bir noktadan sonra araştırma geliştirmeye yapılan yatırımı hesaplamaya başlıyorsunuz. Dünya çapında 15 Ar-Ge enstitüsü ve genel merkezin kirası şu kadar olsa, 80 bin Ar-Ge uzmanına şu kadar maaş ödense… İyisi mi siz de benim gibi hesap yapmayın; Huawei, sadece 2016 yılında gelirlerinin yüzde 14,6’sını araştırma geliştirmeye ayırmış. Bu da yaklaşık 11 milyar dolara denk geliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun, 2016 yılına ait Ar-Ge harcama verilerine göre; bu rakam, Türkiye’nin toplam araştırma geliştirme harcamalarından daha yüksek.

HUAWEI’NİN SAHİBİ KİM?
Peki bu şirketi kim yönetiyor? Cevabını vermeden önce, hızlandırılmış bir soru-cevap turuna girelim. Hızlı, hızlı! Apple’ın CEO’su? Tim Cook! Tesla’nın CEO’su? Elon Musk! Amazon’un CEO’su? Jeff Bezos! Peki şimdi başa dönelim; Huawei’nin CEO’su kim? İnanın şu anda bu sorunun cevabını ben de bilmiyorum. Huawei dönüşümlü CEO’larla yönetilen bir şirket. O nedenle CEO’sunun kim olduğunu bilmemeniz çok normal. CEO her 6 ayda bir dönüşümlü olarak değişiyor. Bu sayede her işe başlayan CEO yenilenmiş olarak görevinin başında oluyor ve bu şekilde şirket çok daha dinamik olmayı başarıyor. Dönüşümlü CEO yapısı yeterince ilginç gelmediyse; şirketin yaklaşık yüzde 98’lik kısmının şirket çalışanlarına ait olduğunu söylemekte fayda var. Yine mi rakamlara daldık? Öyleyse Pekin’de başlayan yolculuğumuz Shenzhen’de devam ediyor. Shenzhen, Güney Çin’in Guangdong eyaletinde ve Hong Kong’un tam kuzeyinde yer alan dünyanın en hızlı büyüyen şehirlerinden biri. İlk durağımız Huawei Kampüsü. Sıcaktan, su buharı olarak atmosfere karışmamız an meselesi. Kampüs denince aklınızda ne canlanıyor bilmiyorum ama burası içerisinde kendi üniversitesi olan –evet, Huawei University– adeta bir şehir. Ajandamız çok yoğun; bir sunumdan diğerine soluksuz geçiyoruz. Artık sunumlarda cihazların yerini 01011001 01000001 01011010 01001001 01001100 01001001 01001101 alıyor.

DUYGUSAL ZEKA
Açık kaynaklı Android ekosisteminde cihazların zaman içinde performans kaybına uğradıkları bir gerçek. Bunun işletim sistemi ve uygulamalar temelli birçok nedeni var. Peki bu sorun nasıl aşılabilir? 32 çekirdekli işlemcilerle mi? Yoksa çift haneli RAM yüklemesiyle mi? Huawei, bu sorunun sadece donanım değil donanımla konuşan yazılımlarla çözülebilmesi için yoğun mesai harcıyor. Accelerated Machine Learning yani hızlandırılmış makine öğrenmesiyle; Huawei cihazlar artık kullanıcılarını tanıyor ve yüzde 85 gibi yüksek bir oranla kullanıcı davranışlarını tahmin edebiliyor. Buna ek olarak arka planda çalışan yapay zeka, kullanıcısını tanıyarak uygulamaları önceliklendirebiliyor. Yani telefonunuz en çok kullandığınız uygulamalar için CPU kaynaklarında önceliklendirme yapıyor. Daha da basit bir şekilde anlatmak gerekirse; yapay zekanın tespit ettiği, kullanıcı için öncelikli olan uygulamaları büyük çekirdekler, önceliği düşük uygulamaları ise küçük çekirdekler çalıştırıyor. Bu sayede uygulamaların açılma hızları yüzde 20 – yüzde 70 seviyesinde artırılabiliyor. Buna ek olarak ultra hafıza ve ultra tepkime gibi teknolojilerle de Huawei cihazlardan en iyi performansın alınması sağlanıyor. Ama asıl merak ettiğimiz Huawei’nin çok yakında tanıtmayı planladığı “daha akıllı” telefonlar. Çok fazla detay alamasak da; Huawei, gelecek nesil cihazlarının ruhundaki yazılımların sadece IQ değil duygusal zeka, yani EQ sahibi olacağının ipuçlarını veriyor. Ne olduğunu siz anladınız…

Turumuz böylece sona eriyor. Önümüzdeki yıl Eurovision’a katılır mıyız bilmiyorum ama duvarın ötesinde “Çin malı” Huawei’nin dünyanın en büyük ikinci akıllı telefon üreticisi olması an meselesi… **

*Benim gibi ilgili maddeyi merak edenler için cevap: CaCO3 namıdiğer kalsiyum karbonat.
** Counterpoint Research’ün açıkladığı rapora göre Huawei’nin Haziran – Temmuz 2017 satışları Apple’ı geride bırakmış durumda. Böylelikle Çinli üretici global pazarda en çok akıllı telefon satan ikinci şirket olmayı başarıyor.